Şehzade Yangını Kitap 1 İncelemesi

00:31



Evet Arkadaşlar, bu benim ilk resmî incelemem olacak. İki kitabı da aldım, kâğıt kalem silgimi de alıp yazmaya başladım, elle yazmasını severim, bir de bunun bilgisayara geçirmesi var… Umarım Yazı kısalır bu süreç içerisinde…

Öncelikle Selçuk Ören’den bahsetmek istiyorum. Selçuk abi; Mimar Sinan Üniversitesi, güzel sanatlar fakültesi, grafik tasarımı mezunu, kendisi 2009’dan beri serbest illüstratör olarak çalışıyor,2013 yılı itibariyle bunlara ek olarak reklam ajanslarında da çalışmaya başlamış. Kendisi, çok iyi kalpli ve niyetli bir abimiz. Kendisi ile Facebook üzerinden “normal insan ilişkileri çerçevesinde” muhabbet edebilirsiniz. Bu şekilde belirtmemin nedeni, “Paralel Evren Çizgi Roman” dükkânına, samimiyetlerinin suistimal edilip, cinsel içerikli mesaj atılması. Hiç sıkılmadan, elinden geldiğince sorularınızı cevaplıyor (buna benim gibi çok konuşan birinin soruları da dâhil).Onun Dışında muhabbeti de çok iyi, ciddi anlamda çok samimi biri olarak görüyorum kendisini (Aman fazla kaptırmayın konuşurken kendinizi, bırakın çalışsın, bize daha çok çizgi roman lazım).


Kendisinin Batman evreninden karakterlerin olduğu birkaç çizimi de var, Kendi tarzıyla kahramanlarımızın bazılarını bizimle buluşturmuş, aşağıda söylediğim örnekleri de görebilirsiniz umarız daha fazla bu gibi çalışmalar yapar bizlere.

 


 


 
 



Evet, şimdi gelelim asıl işimize, “Şehzade Yangını” Kitabına. Çok spoiler vermemeye çalışacağım, malum okuma zevkinizi getirmeye çalışıyorum götürmeye değil.

“Şehzade Yangını” serimiz toplam 10 kitaptan oluşacak planlara göre ve bu günden 4 yıl sonra tamamen bitmiş olacak, en azından Selçuk abi öyle planlıyor Türkiye de ki bazı sorunlar yüzünden bu tarihin değişmesi aksaması normal olabilir tabii ki de.


Kitabımız Sırtlan Yayınevi logosu ile satılmakta ve toplam 96 sayfa, ancak bunun hikâyeyi barındıran toplam çizilen sayfa sayısı 72, eskizler ve Artworkler kitabın önlerindeki sözleri vs. gibi şeyleri çıkardığımızda tabii ki, kitabı okuması çok uzun sürmüyor ben yarım saat gibi bir sürede bitirmiştim.
 



İncelememize Kitabın kapağı ile başlamak istiyorum, kapak kirli beyaz fon üzerine, kitabın ana karakteri Tahir’in yan açıdan yüz çizimini içeriyor. Bu çizimin boyun tarafında ise alev almış “Galata Kulesi” var. Alevler ise sanki Tahir’in yüzünü çizercesine yükseliyor kapakta, yani alev aynı zamanda Tahir’in kanı gibi de duruyor ki bence hikâyeye bakarsak çok güzel bir ince ayrıntı olmuş, ben buna bir taşta iki kuş derim. “Tamam, ilk kuş buydu ikincisi ne peki” dediğinizi duyar gibiyim. Belki de ben uyduruyorum duyduğumu ama hissettim ya, oda sayılır herhalde. İkinci kuşumuz ise olayın galata da geçeceği, tabii ki galata kulesinin simasını tanıyan herkes bunu ilk bakışta anlar. Bundan sonraki detaylar ise ikinci kitap düşünülerek yapılmış tasarım gibi geliyor bana, “nedeni ?” diye soracak olursanız, kanlı bir deniz ve üstünde bir sürü küçük insan(mı acaba) siluetleri, ikinci kitaptaki bir sahneye referans olabilir diye düşünüyorum açıkçası, tamam… ikinci kitaptaki deniz bu kadar kanlı değil ama metafor işte, sanatçının sanatını icra edişi diyebilirim, Kapak tasarımını da kendi yapmış bu arada Selçuk abi.


Kitabın kapağını açtığımızda, kapağın olduğu kartonun (içeriden) renkli olması dikkatimi çekmişti, ilk defa böyle bir şeye denk gelmiştim açıkçası, ilk sayfaya gelecek olursak, Sayfanın üstünde “Şehzade Yangını” yazısından başka bir şey yok (yukarıda). Sayfanın en altında ise kitabın içindeki karakterlerden birinin bir çizimi, Tasarım hem sadeliği hem de çizimin asi çizgileri birbirini dengeleyerek, Asiliğin sadelikle nasıl uyumlanabileceğini gösteriyor.



Kitabın, hikâyeye başlamadan önce bölümleme yoluna gittiğini bize gösteren “Bölüm Kapak” tasarımları oldukça başarılı ve övgüyü hak edecek tarzda, yapıda. İlk bölümün kapağına baktığımızda arka tarafta iki farklı motifi olan bıçaklar çapraz bir biçimde duruyor ve bir yılan sayesinde sanki birbirlerine bağlanmış gibiler, “gibiler” dememin bir nedeni de şu, tam ortada bir altıgen içinde hikâyede bulunan Tahir karakterimizin portresinin olması. Bu portre, arkadaki motiflerin orta kısmını kapatıyor, burada dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer konu ise şu aslında, Tahir’in suratının üstündeki yara, yaranın rengi kırmızı iken başka hiçbir şey renklendirilmemiş… Aynı kitabın kapağındaki tasarım gibi, ayrıca yaraya yapılan ikinci dikkat çekme operasyonu olarak sayıyorum, yara ile ilgili şeyler var demektir bu. Çok iyi bir dokunuş olduğunu düşünüyorum bunun.



Şimdi, hikâyemizin ilk sayfasını açtığımızda, Karşımızda kapak tasarımı tarzında mükemmel bir çizime bakıyorken buluyoruz kendimizi. Renklendirme ve çizim tarzı “Epik (Destansı)” bir hava verilmeye çalışıldığını belli ediyor. Giriş epik bir şekilde olursa, beklenti de büyük oluyor haliyle, - Şimdiden söyleyeyim beklentiyi karşılıyor – ilk sayfadaki “Epik” girişimizde yamulmuş ve kızgın demiri örsün üstünde döven ana karakterimiz Tahir’i görüyoruz, hikâyemizin bu epik başlangıcı sonraki beş sayfada bıçağın tamamlanıp denenmesi ile devam ediyor. Bu sırada Tahir’in vücudundaki yaralarının nereden geldiklerini öğreniyoruz.


Şimdi burada ilk bölüm kapağına dönmek istiyorum, nedeni ise şu, hatırlayacağınız gibi kapakta iki tane bıçak vardı, bu ilk beş sayfada yapılan bıçak o kapaktaki bıçaklardan biri. Aslında bakarsanız Kapak bize çizgi romanın tüm hikâyesini anlatıyor, ama bunu okuyunca anlıyorsunuz, eğer bu anlamlandırmayı çıkarabilecek sinema ve tasarım “okuma” bilginiz var ise, sadece kapak bile size spoiler sayılabilir, detaylar için okumak durumunda kalırsınız kitabı sadece. Spoiler vermek istemiyorum ama bıçakların pozisyonları yılanın pozisyonu hikâyeyi size anlatan şeyler.  Şimdi gelelim ikinci bıçak kimi temsil ediyor, ilki Tahir’di…


Kadırgalı Emin, kendisi kitabımızdaki iki kabadayı, iki delikanlı, iki bıçaktan bir diğeri, Tahir onu “Can Düşmanı” olarak nitelendiriyor, namını kadırgalı karşısında kaybetmiş olması bunun en büyük nedeni, hikâyenin geçtiği zamanda bu aslında çok önemli (Osmanlı zamanı, 1768). Mesela ikinci bölümde Tahir’in söylediği bir kelime günümüzde gülünüp geçilebilen bir kelime iken (herkes tarafından değil), o zaman için hayat memat meselesi olabiliyor, bu tür küfürlerden sonra, Selçuk Abinin deyimi ile “Kan Çıkabiliyor”.

Bir tane Kapıştıkları sahne var, bu sahne bana kısa gibi gelmişti (hareketlerin durağanlığı yüzünden), ancak sonra düşündüm ve şu karara vardım, buradaki karakterler ne Batman ne de Superman, bunlar Osmanlı zamanının kabadayıları, ağır ve sağlam çarpışırlar, onlar normal insanlar, kabadayılıklarının bir ağırlığı var.


Genel olarak, - ilk kitap için – Tahir ve Kadırgalı etrafında dönen hikâyede olan yan karakterler çok çeşitlilik içermiyor, şöyle ki; Tahir ve Kadırgalı dışında kitapta (tam saymadım) 5 – 6 karakter var, figüranlar buna dâhil değil. Bununda bir nedeni var tabii ki, bölümlerin geçtiği tarihlere bunu daha çok net anlarız.




Gördüğümüz gibi bölümlerin tarihleri sırasıyla şöyle

1.   Bölüm: 3 Ekim 1768 Saat 08.43

2.   Bölüm: 17 Mart 1768 Saat 18.24

3.   Bölüm 3 Ekim 1768 Saat 09.27



Yani ilk bölüm ile üçüncü bölüm arasında yalnızca 44 dakika fark var, bunların içeriğinde çok fazla karakter beklememiz mümkün değil ve üstelik ikinci bölüme göre 7 ay sonrası, yani bu da demek oluyor ki ikinci bölümde geçmişte ki olayların buraya nasıl geldiğini anlatıyorken gelecekte geçen bölümler de olayları ilerletiyor.


Peki, “ne alakası var karakterin az olmasıyla bunun” diyeceksiniz, şu alakası var, ilk ve son bölümde ki olayların içeriğine bakarsak çok fazla karakter kullanılması gereken olaylar yaşanmıyor, daha çok aksiyona yoğunlaşılmış. Evet, bize bir tutam hikâye de veriyor ama çoğunu aksiyonla hallediyor buradaki bölümler ve heyecanın tam doruğundayken hikâyeyi kesiyor başka bir yere atlama yapıyor ki bu çok iyi bir taktik bence. İkinci bölümde ki tarih dediğimiz gibi 7 ay öncesi, buradan anladığımız kadarıyla ilerideki kitaplarda o aradaki 7 aylık zaman dilimi doldurulacak ve neler olduğunu öğreneceğiz. Hikâyede bu düşünceyi düşünmeyip bakınca açıklar olduğunu görüyoruz, ama bunu da göz önünde bulundurunca o açıkların çok güzel bir kurgulama ile mükemmel bir şekilde kapatılabileceğini de görüyoruz. Selçuk abi ile konuştuğumda o da bu yolu izlediğini söyledi (ben de öyle yazarım senaryolarımı aklın yolu birdir yorumunu aldım hatta kendisinden).



Burada anlamamız gereken şu, hikâye tam olarak bitmeden (10 Cilt birden) eksikleri görebilmemiz mümkün değil.



Hikâye, senaryo ve bunu Selçuk abinin tasvir edişi gerçekten ilham verici, şöyle ki, şu klasik ceddimizi anlatma, insanlara tarihimizi aktarma hevesi ile yanıp tutuşan, (kişisel görüşüm) sıkıcı olan hikâyeler gibi değil, daha çok tarihi fantastik öğeler ile bezeyip yeni, olmayan bir anlatımla anlatılan hikâyeler şeklinde, ama durun… Daha iyisi… Bu bir çizgi roman.



İlk iki bölüm, sanki normal eski çağ hikâyesi, Osmanlı Hikâyesi gibi gidiyorken, tüm hikâyenin akışı bir anda üçüncü bölüm ile değişiyor, neye uğradığınızı aynı karakterimiz Tahir gibi şaşırıyorsunuz, bu şaşkınlığınızı kesen ise kitabın bitmesi oluyor, şaşkınlığınızı kesiyor derken kursağınızda bırakıyor anlamında. Kitap bitince küfür yemiş gibi hissediyorsunuz, en heyecanlı yerde bölümü bitiren Türk dizisi izleyen teyzelere dönüyorsunuz, devamı nerede bunun diyorsunuz, “belki arka sayfalardadır” deyip eskizler ve birkaç Artworkten sonra, kitabın bittiğini kabullenmek zorunda kalıyorsunuz.



Şimdi de gelelim şu diğer bakmadığımız bölüm arası kapaklara. Bu arada az kalsın unutuyordum, her bölümün ilk çizimleri “Epik” sayılabilecek sahneler ile başlıyor (yukarıdaki resim ikinci bölümün epik sahnesinin çizim aşamasından), ama benim gözümde hala en iyisi ilk bölümün “Epik” sahnesi. 




İkinci bölümün kapak tasarımı da önceki gibi arkada motifler ve ön tarafta bir karakter portresi. Arkadaki betimlemeler bölümün ne ile ilgili olduğunu çok güzel anlatıyor. İki tane horoz ve madeni paralardan oluşan bu betimleme açıkça Horoz Dövüşünü betimliyor size, kapağın ortasındaki portre bu sefer “Lala Dimitri” karakterini tasvir ediyor, bölüm bu sefer de biraz da onun yaptıkları üzerinden dönüyor, karakter hakkında ne kadar bilgi vermek istesem de… Şşşşt spoilerrr.






Evet, gelelim üçüncü ve son bölümümüzün kapağına, çok havalı olduğunu düşündüğüm “Boşnak Halil Paşa” bu sefer portremizdeki diğer kişi. Arkadaki motiflere bu sefer değinmek istemiyorum, çünkü kitabın can alıcı kısmı bu bölüm. en ufak bir şey bile spoiler olabilir düşüncesi ile uzak duruyorum bu sefer, sadece okumalısınız demekten öteye geçmiyorum. Bu arada Boşnak Halil Paşanın neden havalı olduğunu düşündüğüm ise şu alttaki görselde yer alan çizimde gösterilmiş durumda… Cidden havalı değil mi?


Bunların dışında balonlama ve yazılar, konuşmalar dışında, anlatıcı betimlemelerini de içeriyor. Anlatıcı duyguları veyahut düşünceleri kareler içinde bize aktarıyor. Bazen gereksiz derecede yapan çizgi romanlar var bunu, atıyorum kalkıp zaten arkadaki çizimde gördüğümüz şeyi bize bir de yazıda betimliyor. Buradaki durum öyle değil iyi bir şekilde hikâyeye yedirilmiş bu anlatıcı kısmı, bu da ayrı bir hava veriyor anlatıma. ancak şöyle bir şey de fark ettim bazı sahnelerde yazılar sadece çizimlerin üstüne kutusuz yazılıp etrafı kalemle yuvarlak içine alınmış gibi duruyordu. Daha sonra uyanıp bunun sadece bağırma sahnelerinde yapıldığını fark ettim, çok orijinal bir fikirdi benim gözümde bu açıkçası.



Evet, farkındayım, biraz uzattım ama farkındaysanız sıkılmadınız. Son kısımlara yaklaşıyoruz biraz daha sabredin.



Şimdi de biraz çizimlere değinmek istiyorum, ilk başta garipsediğim bir çizim şekli oldu kendileri, çünkü daha önce bu şekilde bir çizim görmemiştim. Çizimler karmaşıklığın içindeki… Ya da karmaşıklığın oluşturduğu düzen diye kolaylıkla adlandırılabilir benim gözümde, hele ki renklendirilmemiş çizimlere baktığınızda bunu daha çok anlıyorsunuz. Bu çizim tarzına yansımış asilik, çizerin kendi tarzı olmuş durumda (Batman Evreninden Karakterlerde de aynı tarza rastlıyoruz). Bunu çizgilerin karmaşıklığıyla birlikte iyi yansıtmış. Sanki içinizde bir yerde, bir şeyleri eksik ama bir o kadar da eksik olmayan bir çizime baktığınızı düşünüyorsunuz.





Baskı konusuna gelirsek… İşte burada kötü haberlerim var biraz. Peki, nedir bunlar… İlk olarak şunu belirtmeden başlamamam gerek, Sırtlan Yayınevinin diğer kitaplarında bu başıma daha önce gelmedi. Selçuk abi ile konuştuğum kadarı ile ilk kitabın ciltlemesinde problem olmuş, kendisi bunun ardından bana bir çözüm önerisi ile de geldi tabi ki de ve bu Sırtlan Yayınevinin okuyucusuyla ne kadar ilgilenen bir yayın evi olduğunu da gösteriyor. Selçuk abinin dediğine göre ilk kitap ile ilgili yayınevine mail atar isem elimdekini kargolayıp onlara yollamamızı istiyorlar ve bana hemen yenisini yolluyorlar, sorunlu kitaplar matbaaya geri gidiyormuş. Yani eğer siz de benim gibi sorun yaşarsanız çözümünüz hazır.



Gelelim yaşadığım soruna, Kitabı ilk okuduğumda hiçbir sıkıntı olmadan 30 – 45 dakika arasında bir sürede bitirdim. Ancak, kitabı, inceleme yapmak için tekrar elime aldığımda hazin bir son ile karşılaştım ve iplik dikiş + yapıştırıcı ile yapılmış ciltte sayfalar tek tek koptu, açıkçası çözümü olduğunu duyana kadar bu olay beni biraz üzdü.


Kitabın bir de eskiz kısmından önce sözlük kısmı var, bu kısımda çizgi romanda kullanılan eski, anlamı çok bilinmeyen sözcüklerin anlamı verilmiş, hemen sonrasında ki sayfa ise 72 sayfanın birden panellemesinin bir eskizini, bir sayfaya orantılı bir şekilde koyulmuş hali var.


 Sonraki bir sayfalık eskizlerde, çoğu çizgi romanda yapıldığı gibi paylaşılmış ve hemen arkasından Artworkler, farklı tarzda, farklı kişilerin çizdiği çizimler var.



Kitapta kullanılan yazı fontları alışılagelmişin biraz dışında, panallemeler çok başarılı ve kitabın en arkasında “Devam Edecek” yazısına ayrılmış sayfa, sadeliği sayesinde estetikliği arttırıyor.



Evet arkadaşlar, kitabın fiyatına da tek kişinin yazıp çizmesi açısından bakarsak gayet uygun, 24 lira gibi bir etiket fiyatı var ancak bazen büyük perakende satış mağazalarında ki indirimi yakalarsanız daha cüz - i bir miktara satın alabilirsiniz. Tabi ki bir de bunun Çizgi roman dükkânları kısmı da var, çizgi roman dükkânlarından aldığınızda size zaten kendileri indirim yapıyorlar ve daha düşük fiyata alabiliyorsunuz, ancak dükkânlara gitmeniz gerekiyor bunun için. Ancak unutmayın ki hepsi yapmayabilir sonra gelip neden yapmadılar indirim demeyin uyarayım da şimdiden.



Genel olarak çizgi roman okumayı sevenlerin kesin olarak alıp okuması gereken bir kitap. Koleksiyonunuzda olmasını isteyeceğiniz bir sanat eseri olmuş Şehzade Yangını.

Bunlar da Hoşuna GİDEBİLİR

0 yorum

POPÜLER YAZILAR

ZAMAN TÜNELİ

AYIN ADAMI!

AYIN ADAMI!