Merhaba arkadaşlar ne zamandır inceleme yapmıyorum sizlere en son “Gölge” dergi de “Arkham Tımarhanesi” İncelemesini yapmıştım şimdi geldi sıra “LOGAN” incelemesine.

Şimdi iki tane seçeneğim var bu incelemeyi yaparken, spoiler verip açıklamalı bir şekilde örnekli olarak nerelerde nelerin olduğunu anlatmak ya da açıklamasız anlatıp bunları kendinizin görmenizi sağlamak. İkincisi birazcık uzak geliyor çünkü ince bir iş inceleme yapmak, öyle sanılan gibi herkesin yapabileceği şeyler değil daha çok üzerine eğitim alınınca yapılan iştir özellikle film incelemesi, kitap incelemesi gibi basit kaçmıyor.

Bu yüzden karşımızdaki normal kesime, yani sinemacılık ile ilgisi olmayan insanlara bunu açıklamak zorunda kalıyoruz. Anlamları biz biliyoruz diye herkes biliyormuş gibi davranamıyoruz hedef kitlemiz sinemacılar dışında birileri olduğunda.

Yani ben bu açıklamaları örnekler üzerinden anlatmaya çalışıyorken spoiler verebilirim sizler anlayasınız diye, ben nasıl her tıbbi içeriği hukuksal içeriği bilmiyorsam birinin bana bunları anlatırken açıklaması gerekiyorsa sizin içinde böyle olacak durum şu an. Eğer Sizler de bu konu üzerine çalışmış insanlar olsaydınız spoiler vermeden anlatabilirdim. Bakın bu küçük görme vs. filan değil daha çok herkesin uzmanlık alanı var ve biz bu şekilde uzmanlıklarımızın üzerine konuşuruz diyorum.

Spoilerlı inceleme diye bir şey olmaz normalde, ben de neden böyle bir şey yapmak zorunda olduğumu anlattım sizlere. Evet yeterli derecede bir giriş olmuştur diye düşünüyorum ve incelemeye girişiyorum yavaşça.

İlk Kısım Spoilersız olacak Spoiler olduğunda uyaracağım zaten o zaman okumayı bırakırsınız izlemeyenler olarak

İlk olarak Film çıkmadan önce herkes biliyor ki Hugh Jackman’ın son defa Wolverine olduğu film olan Logan, sadece onun değil Patrick Stewart’ın da rolünü son kez oynadığı film.

Logandan sonraki nesil Wolverine in doğuşuna tanık olduğumuz bir film aslında Logan filmi. Küçük karakterimiz Laura’yı oynayan Defne Keen(evet bildiğimiz Defne kanında Türklük olabilir mi? acaba Hugh Abimiz gibi, tüm Wolverineleri bu kıstasa göre mi seçiyorlar?)  Rolüne iyi ısınmış olmalı ki yaşına rağmen gerçekten süper bir oyunculuk sergilemiş. Hugh abimiz bile gerçekten hayran kalmış kendisine, ileride çok güzel rollere sahip olabileceğine ve her rolün de altından kalkabileceğine inanıyorum yeni yetenekleri sinemaya taşımaları en azından Süper Kahraman filmlerinde artık yeni moda gibi bir şey olacak gibi duruyor açıkçası. İlk olarak Spider-man bunun örneğiydi şimdi ise Çizgi romanlar da Şu an Wolverine olan Laura karakteri, Yakında Hulk’u da Brucetan sonra Amadeus Cho’ya dönüştürürlerse şaşırmam, gidişatta o yönde zaten.

Baş rol oyuncularımız hakkında konuştuk ama oyunculardan konuşmak yüzünden incelemeye geçemeyeceğiz diğerleri hakkında kısa konuşacağım(yazacağım) bu yüzden.

Kötü 3 karakterimiz var ve hepsi gerçekten rollerinin altından kalkmış, bir tanesini izlediğinizde zaten bu adam kalkmayacakta bu rolden kim kalkacak diyeceksiniz. Her neyse ilk başta bir olayları yokmuş gibi görebilirsiniz bu karakterler için hani çok bir etkinlikleri yokmuş gibi zannedebilirsiniz ancak şöyle bir yanlışınız var, o karakterler olmasa bu bir yol/aksiyon filmi olmazdı, onu geçtim o kadar dengeli koymuşlar ki onları ne duygusallığı bozacak kadar sık kullanılmış ne de aksiyonu abartacak kadar sık kullanılmış, karakterler ki olması gereken aslında buymuş bu film için en azından, nedenini açıklamam gerekirse, şöyle düşünün bu bir yol filmi ve bir karakteri son görüşümüz, bunu bilerek giriyor izleyicinin %98’i yani o karakterlere odaklanmak için önümüzde daha yeni filmler olabilir, bunuşu açıdan söylüyorum izleyen kişiler hikaye sadece ileri doğru anlatılmaz. Onun dışında şu da var ki gerekte yok zaten o karakterlerin ön planda olması, sadece bizim karakterlerimizi kaçmaya zorlayacak arada bir aksiyon yaratacak ve filmin zindeliğini kaybetmemesini sağlayabilecek birileri olmalı ve kötü adamlarımız burada devreye giriyor. Karakterler gerçekten çok kötüler ama bize yansıyan şeyler onların kötülüğünden çok daha tatmin edici bir şey, biz bu filme giderken kötü adamı için gitmedik herkes bunu biliyordu, biz oraya Logan’ın son hikayesini izlemek için gittik kötü adam bu yüzden sadece söylediğim gibi filmin zindeliğini sağlama görevi dışında çatışmayı ve zorlanmayı bir nevi kaçışın nedenini sağlaması gibi görevleri vardı. Yani film için yeterlilerdi oyunculuklar mükemmel oynanmıştı ki zaten öyle ana kötü olarak oscarlık performans kimse beklemezdi karakterlerden, karakterlerin öyle bir şey yapması filmin Logan hakkında olmadan çıkıp onlar hakkında olmasına yol açardı ki bu istenmeyen bir şey, burada asıl hikayemiz Logan.

Peki bu Logan karakterimiz nasıl bir karakter filmde, Karakter yapısı sallantıda olan, kararsız takılan ve aynı şekilde umursamaz, amaçsız olan bir Logan var karşımızda.

Karşısına Laura çıktığında bile bu kararsızlığı sürüyor çünkü kendine bir amaç edinmekte zorlanıyor, bunun ana nedeni pes etmiş olması ve mutant ırkının sayıları aşırı derecede azalmış olması, yeni mutantlar doğmuyor, bir olay sırasında mutantların çoğu ölmüş ve ırk neredeyse tükenecek seviyeye gelmiş, Hikâye bir yerden tanıdık geliyor değil mi?... Evet doğru bildiniz House Of M, Scarlet Wich’in hakları marvel da olduğu için bunu başkası üzerinden yapmışlar.  Ancak bura da umudumuz olan yeni kişi “Hope Summers” değil Laura.

Kısaca filmden bahsettik spoiler olmadan fragmanda gördüğümüz şeylerden bahsettim birazcık, şimdi gelelim daha detaya. Laura karakteri üzerinde ilk yarı neredeyse hiç durulmamış daha çok Logan ve Charles ilişkisine odaklanılmış. Charles kişiliği parçalanmış bir halde, yaşlanmış ve içi umutsuzlukla dolmuş bir karakter, delirmiş ve Logan ona bakıcılık yapıyor, yani bunu gördüğümüzde dünyanın en büyük zihinlerinden birinin bile yaşlılığa yenik düştüğünü görüyoruz, Logan ise normal bir mutant yani onun yaşlılığa vereceği tepki ne olur bunu siz düşünün.

Artık iyileşmeyen bir Logan görüyoruz, zaten önceki filmde iyileşme gücü alındığı için bu durumlara düşen Logan, önceki filmin etkisini yavaşça hissetmeye başlamış ve o filmde olanlar Loganın içindeki bir şeyleri bozmuş (bedensel olarak) bu bozulma ile kişiliğindeki kararsızlıklar umursamaz ve amaçsız tavırlar ortaya çıkartmış belli ki, Yaşlılıkta cabası.

Daha önce dediğim gibi film yol filmi ve bunun hakkını ciddi şekilde vermiş, müzikleri tam yerinde kullanılmış aksiyon abartılmadan yol filmi metasından çıkmadan verilmiş ve iyi bir şekilde harmanlanmış, yol filmleri bilirsiniz dramatiktir ve duygusal bir çok kırılma noktasına sahiptirler, Loganda da bu yoğun şekilde vardı karakterler üzerinden bu dram veriliyorken kötü karakterler de filmin zindeliğini oluşturup ne fazla dramatik ne fazla aksiyonlu olmayan bir film olmasını sağlamış yani dengelemiş.

Bu dengeleme daha önce dediğim gibi müziklerle de yapılmış nerede ne müzik kullanacağını çok iyi seçmiş bene yönetmen, müzikler filmlerin büyük bir bölümünü oluşturur havasının oluşmasında, bu filmde bunları kullanırken ustaca bir iş yapılmasının nedeni atmosferi değiştirirken, dengelerken renklerle ve hikayeyle bütünleşmiş olması müziklerin.

Renkler demişken, izlemeyenler filmde Kırmızı, Mavi, Yeşil kullanımlarına dikkat edin gerçekten çok özel anlamları var Spoilerlı kısımda bu anlamları açıklayacağım filmi izlemeyenler için haber niteliğinde olsun. Beyaz renkte aslında bakarsanız anlamı oluşturmuş bir nevi filmin içinde genelde beyaz rengi görünce bir dövüş ya da bir aksiyon oluyor. Atlet olsun, gömlek olsun, ya da bir konteynır olsun, bakın bu tür şeyler filmin içerisinde bunları çözenler için spoiler oluşturan şeylerdir özellikle renk kullanımı bu beyaz örneği çok önemli bir durum olmadığından söyledim ama diğerleri sağlam spoiler olan şeyler onların açıklamaları o yüzden diğer kısımda.

Şimdi yavaşça geçelim isterseniz Spoilerlı kısımlara ki açıklayabilelim şu içerikleri.

SPOİLER BAŞLADI

Söyleyebileceğim bir diğer renk kullanımı ise Turuncu, sadece bir yerde kullanılmış ve ikisi de aynı şekilde kullanılmıştı, (bir yer derken bir anlamda) Turuncu renk Logan’ın güneş gözlüğüydü, aynı şekilde Baş kötümüzün güneş gözlüğü de o renkti, bu sadece ikisinin üzerine kurulu bir kaçış filmi olacağını bize söyledi, yani aksiyon asıl onların ikisinin arasında geçecekti, aksiyonu yaratan iki kişilik bunlardı. Alıcı verici şeklinde biri olmadan diğeri olmazdı şeklinde. Logan’ı başka biri olsa kaçışa zorlayamazdı ama bu adam ile olunca ilişkisi, uzaklaşmak zorunda kaldı hep.

Zaten filmde de bunu görüyoruz, bir düşünün. Logan ilk sahnede Jantları çalmaya çalışan kişilerle kalıp dövüşüyor, kaçmıyor. Ama bu adam hikâyeye girdiğinde hem dayağını yiyor hem de kaçış başlıyor, doktorumuz geldiğinde kalıp X-24 ile dövüşüyor kaçmıyor, Laurayı alıp yürüyüp gidiyor.

Filmin sonunda ise yine aynı durum. Doktor var bir kaçış yok. Doktor ölüyor kaçış yapılmaya çalışılıyor ancak yine sarı kafa dışında biri olan X-24 sayesinde durduruluyor. Sarı kafa da ölüyor zaten. Yani Turuncu gözlük aslında bu iki karakteri bağlayan bir tür ilişki içerisine sokan bir anlam.

Bunun dışında yapılan bir diğer metafor ise Tren… Logan’ın Charles’ı baktığı yerden devamlı geçen bir tren var. Bu tren bize bir beklenti yaratmak üzerine kullanılıyor ve bu beklentiyi yaratırken de bir anlam yüklüyor beklenti yaratması dışında, Logan’ın kişiliğini de yansıtıyor, Tren her geçtiğinde sallanan mekân, Logan’ın kişiliğinin sallantıda olduğunu bize yansıtıyor, onun dışında hayatının durgunluğunu gördükten sonra gelmesi demek O an ki sakin hayatının da hatta filmin sonuna yorumlarsan direkt olarak hayatının da sallantıda olduğunun anlamı, işlerin karışacağının habercisi yani bir nevi.

Charles’ın bulunduğu yer demiştim orası hakkında konuşmam gerekirse şöyle bir durum var, Charles aslında farkındaysanız aklı tam yerinde olmayan bir karakter yapısına bürünmüş. Bu karakter yapısını daha Charles konuşmadan görüyoruz. Nasıl derseniz şöyle ki ışıklandırma ve Sanat ile (sanat derken Sanat departmanından kastediyorum).

Açıklamak gerekirse Charles’ın kaldığı mekân biliyorsunuz ki yıkık bir depo, içerisi birkaç bitki ve bir yataktan ibaret bir doluluğa sahip ancak her yeri delik deşik bir depo. Ne yani gayet olabilir bir şey diyebilirsiniz ama şu sıkıntı var normalde kimse böyle bir depoda yaşamaz hayvan değilse, yaşadığı sıkıntılar yüzünden desek yine de bir insan bedeni de yaşlı olan bir insan böyle bir koşulda yaşaması kötü olur bedensel olarak ta, şöyle düşünün gece soğuk oluyor adam üşür, yağmur yağsa her yer su olur. Yani bilinçli bir şekilde yapılmış bir ortam orası film için, nedeni de Charles’ın bölünmüş parçalanmış kişiliğini, hafızasını temsil etmesi Charles’ın kafasını izleyenler zaten biliyor adam bir sürü şeyi hatırlamıyor, kendim yaptığım dediği şeyleri bile, sadece bazı genel şeyleri hatırlıyor, bir de depoya bakalım geneli karanlık bir ortam ve içerisi delikler aracılığıyla aydınlanıyor. Yani kapalı bir beyin ve arada bazı şeyler aydınlık her şey değil. İlk gördüğümüzde bu mekân loş sarı güneş ışığına sahip, sarı yani hüznün, umutsuzluğun rengi, Charles içinde bulunduğu durum üzerinde büyük bir üzüntüye sahip kendisine öyle davranılmasından hoşnut değil. Ertesi gün yani kızın Annesi diye kendini tanıtan Kadın’ın Logan’a ulaşacağı gecenin sabahında oluşan sahneyi de anlatacağım.

İlk olarak Logan yatağına yatıyor Tren mekânı sallıyor burada Logan’ın kişiliğinin hayatının sallantıda oluğunu görüyoruz çünkü sahne Logan üzerine yattığı saat akşam üstü, içeri gelen ışık sarı renk bir loş ışık aynı şekilde. Sonra dikkat eden ya da rahatsız olan biri var mıydı bundan bilmiyorum ama beni aşırı rahatsız etti, ışık bir anda maviye dönüştü, bir geçiş olmadan direkt olarak. Yani sabahın 6-7 civarı oldu bir nevi, Logan kalkıp Charles’ın yanına uğradı ve orada ki ışıkta aynı şekilde maviydi.

Mavi umudun rengidir. Bu renkleri gördükten sonra bugün Laurayla ilgili önemli gelişme olacak ve film başlayacak diye düşünmüştüm. Ki öyle de oldu filmin içerisinde aynı gece Logan’a para teklif edildi ve hikâye gerçek anlamda başladı.

Onun dışında Yeşil Rengin kullanımı ise Yeniden doğuş anlamına geliyordu Film içerisinde, Nasıl derseniz şöyle ki Logan ile Caliban konuştuğunda masada, etrafta başka o kadar açık olan renk yokken, alakasız şekilde yeşil bir biber ve yeşil bir iki meyve sebze daha masanın üstündeydi, hemen arkasından Laura hikâyeye girdi tam olarak ve onun da çantası yeşildi, filmde yeniden doğan umut aslında Lauraydı Yani bizim Hope Summers’ımız. Arkasından Charles Öldükten sonra Logan Bayıldıktan sonra Kızın bulduğu Araba da yeşil ve mavinin bir tonuydu, onun dışında ise filmin sonundaki mekanlardan gözlem kulesi gibi olan yerde beklenti olarak genelde insanlar, çocuklara saldırılacak yerin orası olmasını bekliyordu. Ancak kule de Laura dürbünle orman gösterildiğinde aslında anladık ki Yeniden doğuş orada gerçekleşecek gerçek anlamda, öyle de oldu son dövüş orada tamamlandıktan sonra Logan öldü ve aslında orada Laura Doğdu gerçek anlamda, Baba dediğinde de bu doğuşu yaşadık aslında.

Ardından, Logan Gömüldükten sonra durum değişmedi hala yeniden doğuşu simgeleyen Yeşil ortam sadece biraz geriye çekildi, Logan’ın cenazesinde ortam gölgeliydi ve karanlıktı ama arka fon tamamen aydınlık ve yeşildi, yani Mutantların yeniden doğuşu oradaydı ancak oraya doğru şu an bulundukları karanlıktan gitmeleri gerekiyordu, bu yüzden de filmde onların ulaştığını hiç görmedik. Onlar daha henüz yeniden doğuşa doğru yürüyorlardı ve karanlıktan çıkmışlardı.

Mavi rengin kullanımına gelirsek yukarıda biraz bahsettim Umut anlamına geliyor Mavi renk, peki bunu nereden anlıyoruz. İlk olarak Charles’ın mekânından ki bunu anlatmıştım, ikinci olarak ta Las Vegas gibi kumarhanelerin olduğu bir yere gidiyorlardı. Orada Laura Arabada uyuyorken karanlık yerini sokak lambalarının mavi ışıklarına bırakıyor. Yanıp sönen ışık sinema da Tehlike anlamına gelir, kamera Laura’dan sonra Charles’a dönüyor ve ilk kırmızı ışık onun yüzüne çarpmaya başlıyor yanıp sönüyor bir nevi dışarıdaki ışıklar yüzünden, gelelim burada ne anlatıldığına.

Biraz önce de söylediğim gibi yanıp sönen ışık tehlike demektir film kendi içinde başka anlam oluşturmuyorsa. Burada iki kişinin tehlikede olma potansiyeli var. Kırmızı ışık sahnenin genelinde ikisine de vuruyor bu şekilde, tehlike varken kırmızı renk kullanımı ölümle sonuçlanacak demektir. İkisine vuran bu ışık düşününce Laura’nın ölmesini mantıksız hale getirdiğinden direkt olarak Charles’ın öleceğinin habercisi. Bu ilk yarıda gelişen bir olay ve ikinci yarıda bu yaşanıyor, bu yaşanmadan önce ise otelde kalınan sahne de Laura mavi bornoz, Charles mavi gömlek, Logan da Mavi gömlek giyiyor ama Logan’ın Kahve rengi ceketinin altında olması gömleğinin umudu içerisinde taşıyıp saklamaya çalıştığının göstergesi, ancak diğer iki karakterde bu yok, direkt olarak mavi giymişler. O sahneden sonra Laura Mavi bir ceket giymeye başlıyor ve umudun temsilcisi halini resmi olarak alıyor. Bu arada Yeşil renk ile söylemeyi unuttuğum bir diğer şey ise Logan’ın kendine iğne ile enjekte ettiği ilaç Yeşil, yeniden doğmasını sağlıyor ancak etkisi gidince yani ilaç gidince o doğuşu kaybediyor Logan. Neyse mavi renge geri dönelim. Charles öldükten sonra Logan Mavi olan ikinci arabalarını parçalıyor kürekle vurarak, yani içerisindeki umudu yitiriyor bir nevi. Ancak bu bile tam yitirme değil ayıldıktan sonra giydiği gömlek yine mavi. Logan araba içerisinde bayıldıktan sonra ayıldığında karşıya baktığında gördüğü ilk şey mavi elbiseli küçük bir kız oluyor. Ardından yine bayılıyor. Bir de kırmızı rengin kullanımı bir yerde daha var, Filmin sonunda araba ile Loganları yakalamaya çalışan doktor arabayı durduruyor ve iniyor, inerken daha net seçersiniz bir kırmızı yangın tüpü var arabanın direğine bağlı şekilde, diğer arabaları incelediğinizde aynı tip araba olmasına rağmen onlarda bu tüp yokken o arabada olması adamın öleceği anlamına geliyor ve sonraki sahnelerden birinde bu oluyor.

Bu arada kız umudu temsil ediyor derken genel açıdan da bunu yapıyor, konu ve içerik Laura hariç her karakterde boğucu bir karanlığa sahip, ancak Laura sahnelerinde aşırı derecede bir açık renk kullanımı var, mesela bir ışık oyunu da çiftlikte yapılmıştı, Charles ölmeden önce Logan’a artık onu anladığını ve artık hatırladığını neden öyle davrandığını bildiğini söylemişti bunu söylemeye başlamadan önce odadaki pencereden gelen aydınlık sadece Charles’ı aydınlatmaya başlamıştı, yatağın diğer kısımları karanlıkta bırakılmaya özen gösterilmişti.

Aynı şekilde Laura da diğer çocuğun kulağına eğildiğinde yüzünün yarısı aydınlık yarısı karanlıktı, çocuk ona telefonu verdikten sonra ise telefonun ışığıyla yüzünün tamamı aydınlanan bir sahneye kavuştuk.

Logan Yaşlandı demiştik, Yalpalaması bedensel bir engel yüzünden olan bir şey ancak bunun seviyesi filmin içerisinde değişip duruyor, tamamen bitmese de seviye atlayıp azaltan bu durumda da şöyle bir şey var Logan Yalpalıyor ancak bir amaca, umuda sahip olmadığını gösteriyor filmin ilk sahnesinde bir amacı yokken, adamlara karşı uyarıda bulunuyor, ancak sonrasında adamlar buna silahla ateş etmesine rağmen bir şey demiyor ve sonrasında saldırdıklarında da karşılık veriyor, ilk olarak öfke burada var öfke ile hareket etmediğini yalpalamasının kesilmediğini burada görüyoruz hala yalpalıyor bu sahnede ama ne zaman arabaya mermiler gelmeye başlasa bir amaca sahip oluyor, arabayı koruma amacı, amaca sahip olduğu an yalpalaması gayet gözle görülür biçimde azalıyor ve işini bitirdiği an yeniden yalpalamaya başlıyor.

Aynı şeyleri tüm film boyunca tekrar tekrar görüyoruz. Yeniden doğmasını sağlayan ilaç ile birlikte hem yalpası çok azalıyor hem de amacı için çabalıyor. Ardından ilacın etkisi geçince yeniden Yalpalamaya geri dönüyor.

SPOİLER BİTTİ.

Film daha önce de söylediğim gibi çok iyi yapılmış toplamda 3 hata buldum filmde aslında 4 tane de diğerini hatırlamıyorum yazmamışım da, ilk ikisi kamera sallanması diğeri ise teknik bir hata, Arabanın önünden ateş edilince Charles’ın hizasına geliyor mermi arkada Charles var normalde ölmüş olması lazım küçük bir hata diğer ikisi ise bir karakterimiz var o bomba kullanıyor o kullanmadan önce geniş açıya doğru gerilerken kamera hafif sallantı var, bir de Kumarhane sahnesinde önce küçük bir sarsıntı var o kadar

Atmosferi kesinlikle Türüne uygun, konusu ve dengelenmesi kesinlikle türüne uygun müzikler ve oyunculuklar da aynı şekilde, dramı çok güzel aktarmışlar karakterler arası ilişkilerin üzerinde çok iyi durmuşlar, gidilmesi gereken bir film diyorum ben puanımı ise teknik hatalardan dolayı bir puanını kesip 9/10 veriyorum. Herkese gidip izlemesini tavsiye ediyorum.

Genel olarak film böyle biraz uzun olmuş olabilir ancak açıklama yapmaya çalıştım umarım beğenmişsinizdir.

Bu Kim?

Merhaba arkadaşlar. Bu benim ilk incelemem olacak. Umarım okurken, en az benim yazarken aldığım kadar keyif alırsınız.

Bilenler bilir, tam anlamıyla Tarantino aşığı birisiyimdir. Şimdi soracaksınız bana ''E neden o zaman Tarantino incelemesi/biyografisi yapmadın?'' Çok güzel bir soru hocam. Çünkü çok uzun bir hayatı var ve yeterince araştırmaya (Artık ezberlenenin dışındaki), derinlemesine vakit bulamadım. Tarantino'nun biyografisini anlatmayı çokta uzak olmayan gelecek bir tarihte yapacağım ama bu günkü konumuz Tarantino'nun çok sıkı kankası (Onlar kendi aralarında kardeş) olan Robert Rodriguez'i inceleyeceğiz.

Tam adıyla/Doğum adıyla, Robert Anthony Rodriguez (20 Haziran 1968)

Teksas'ın San Antonio eyaletinde hemşire bir anne (Rebecca Rodriguez) ve satış elemanı bir babanın (Cecilio G. Rodriguez)  10 çocuklu ailesinin ortanca oğlu olarak doğan, Meksikalı-Amerikan yazar, yönetmen, müzisyen ve yapımcı. Robert Rodriguez'i film yapmaya iten şey küçükken izlediği Kurt Russell'ın baş rolünde olduğu ''Escape From New York'' filmiymiş. Filme hayran kalan Rodriguez ''İşte bende bunun gibi film yapacağım.'' demiş. Robert'ın sinema kariyerine başlamasındaki en büyük etmen annesiydi. Annesi büyük bir sinema hayranıydı. Her hafta kilometrelerce yol kat edip çocuklarını San Antonio'daki ünlü ''Olmos Sineması''na götürüyormuş. Bu yıllarda babası Robert'daki ışığı keşfetmiş ve daha sonra 7 yaşındayken ona bir Super 8 video kamera almış. Robert, babasının yeni satın aldığı bu video kamera ile kendi kısa filmlerini çekmeye başlamış. Kardeşleri ve akrabalarının yer aldığı ilk kısa filmleri bu video kamera ile çekmiş. Robert artık mahallenin filmci çocuğu olarak anılmaya başlamış. Liseye başladığı zaman (St. Anthony Catholic High School) okulun futbol takımının filmini yapması için öğretmenleri tarafından görevlendirilmiş.  

Liseden mezun olan Rodriguez, Teksas Üniverstinesine (The University of Texas at Austin. ABD Teksas eyaletinin en büyük üniversitesidir.) başvurdu. Buraya kabul edilen Rodriguez dönem ödevleri yerine dönem ödevlerini film olarak veriyordu. Bu konu hakkında Rodriguez şu yorumu yapmış;

'' Öğretmenler bir filme, bir ödeve harcayacağımdan daha çok efor harcayacağımı biliyorlardı''

İşlerde aslında tamda iyi gitmemiş. Evet en nihayetinde tüm zamanını film işine harcayınca diğer derslerden oldukça düşük notlar almış ve bu notlar, değil okulun Film Departmanı'na girebilmek, okulda kalabilmek için bile yetmez hale gelmiş. Bundan kurtulmasının tek yolunun ise iyi bir film yapmakmış. Bunun için 1991 yapımı  ''Bedhead'' isimli 16mm'lik kısa filmini çekmiş ve okulda kalmaya hak kazanmış. Ayriyetten bu film bir çok festivalden ödül almış ve böylece Rodriguez'in resmi kariyeri burada başlamış.  

Gördüğü ilgiden son derece memnun olan Rodriguez yeni projelerin peşine düşmekte gecikmemiş. Film çekmek için yeterli parası olmayan Rodriguez 7000$ karşılığında bir hastanede tıbbi deneklik yapmış. Bütçesini hazır getirince de aklında uzun süredir olan, John Woo filmlerinden esinlenilmiş, aksiyon filmi “El Mariachi“yi İspanyolca olarak çekmiş(1992). Bu filmi çekerken oyuncu kadrosunu tanıdığı insanları ve akrabalarından oluşturmuş. 7000$ gibi komik bir bütçe ile çekilen bu film, 2.000.000$ gibi bir hasılata imza atarak Guinnes Rekorlar kitabına girmiş. Sundance Film Festivalinde seyirci ödülü kazanan bu film, seyircinin ilgisini çekmeyi başarmış.

Yönetmenimiz çoğu zorluklarla başa çıkan insanın yaptığı gibi yaşadığı zorlukları kaleme almış. 1990'lı yılların bağımsız sinema hareketindeki önemli taşlardan biri gözüyle bakılan “Rebel Without a Crew - Ekipsiz Asi” adlı kitabıyla (Ülkemizde Kaknüs yayınları tarafından basıldı. Hala bulabilirsiniz.) bir çok insanı “bütçesiz” film yapmaya teşvik etmiş. Rodriguez film festivalinde tıpkı kendisi gibi genç bir yönetmen olan Quentin Tarantino ile tanışmış. Tarantino'da Rodriguez gibi daha ilk filmini bin bir zorluklarla çeken genç bir yönetmenmiş. İkili çok sıkı dostluk bağları kurmuş. Rodriguez, Tarantino'ya El Mariachi'yi üçleme yapacağı fikrini açarken, Tarantino'da ona yazmakta olduğu ''Pulp Fiction'' isimli filmden bahsetmiş. İkili çok sıkı dost olup sürekli birbirine yardım eden arkadaş olmuşlar. Zaman, zaman bir araya gelip birbirlerine yazdıkları senaryoları gösterip fikir danışmışlar. 1994 yılında Tarantino ''Pulp Fiction''ı çekmeye başlamış. Kendisi burada Jimmie Dimmick karakterini kamera önünde canlandırırken kamera arkasında bu bölümü yönetmesi için en yakın dostlarından biri olan Rodriguez'e yer vermiş. Tabi daha sonra bir sorundan ötürü Rodriguez'in ismi ekip kısmına yazılamamış. Yıl olmuş 1995, artık bir birine bu kadar aşina olan bu yönetmenler ilk defa gerçek anlamda 1995 yapımı ''Four Room - Dört Oda''ile bir arada çalışmışlar.  Daha sonra Rodriguez Colombia Picture ile anlaşıp sonunda El Mariachi filminin devamı olan ve ''Meksika Üçlemesi'' serisinin ikincisi olacak film ''Desperado'' için anlaşmış. Bu film için baş rolleri Antonio Banderas ve Selma Hayek ile anlaşılmış. Ama daha önce kendisine kıyak geçen dostunu asla unutmayan Rodriguez ona filmde bir rol vermiş (Kurye rolü). Bu kısa rolüne rağmen Tarantino kamera karşısına geçip, filmin en akılda kalıcı sahnelerinden birini sergilemiş.  Filmde Tarantino'ya verdiği ufak rol, uzun süreli bir dostluğun da en sağlam temellerini atan başlangıcı olmuş. 7.000.000$ ile çekilen Desperado, gişede çokta büyük olmayan bir başarı sağlayarak 25.405.445$'lık bir gelir elde etmiş. 

Daha sonra Rodriguez Quentin Tarantino'nun senaryosunu Robert Kurtzman ile birlikte yazdığı, ''From Dusk Till Dawn - Gün Batımından Şafağa'' isimli filmi çekmiş. Filmin baş rollerini Quentin Tarantino ve George Clooney paylaşmıştır.

 

Filmde Cheech Marin 3 farklı rolde oynamış. Buna karşın sorulan sorulara Rodriguez'in cevabı şu olmuş;

''Meksikalıların hepsi aynı, Amerikalılar bunu anlamaz''

19 milyon dolarlık bütçe ile çekilen film gişede  $25,836,616 gibi bir rakama imza atmış. Gişede çok başarılı olmasada film bir çok ödüle layık gözükmüştür. Filmin akıllarda kalan sahnelerinden en önemlisi şüphesiz  Salma  Hayek'in yılan dansı sahnesidir. From Dusk Till Dawn'ın ardından Kevin Williamson ile gençlik-korku bilim-kurgusu “The Faculty“‘yi çekmiş. 2001 yılına gelindiğinde ilk 100.000.000 dolarlık gişe hasılatını sonrasında dörtlemeye dönüşecek ''Spy Kids'' filmi ile yapmış.

Akabinde 2002 yılında ''Spy Kids 2: Island of Lost Dreams'',  2003 yılında Slyvester Stallone'ın kötü karakter olarak konuk olduğu ''Kids 3-D Game Over''ı çekmiş. Gene aynı yılda ''Meksika Üçlemesi''nin son halkası olan ''Once Upon a Time in Mexico - Bir Zamanlar Meksida''yı çekti.

Once Upon a Time in Mexico filminin yönetmenliğini, senaristliğini, yapımcılığını, kurgusunu, sanat yönetmenliğini ve müziklerini tek başına yapmış. Yani tüm işleri kendi yapıp ne kadar kaliteli ama ucuza getirebilecekse o kadar ucuza getiren bir yönetmen. Kısacası kendisi biraz ucuzcu bir yönetmen (Bizim ülkedeki bir başka deyişle cebinde akrep var)

Once Upon a Time in Mexico'dan sonra bir kaç tane film sektörünce işlerin nasıl yürüdüğüne dair kısa film yapmış. Bunlar şöyle listeleniyor;

Ten Minute Flick School: Fast, Cheap and in Control - 2004

Ten Minute, Cooking School: Puerco Pibil - 2004

Inside Troublemaker Studios - 2004

Ten Minute Film School: Big Movies Made Cheap - 2004

How to Make Cool Home Movies - 2004

2005 yılında Robert Rodriguez en iyi çıkışlarından birisi olacak olan Frank Miller'ın yazıp çizdiği, efsane çizgi romanlar kategorisinde denildiği zaman listenin üst sıralarında bulunan ''Sin City - Günah Şehri''ni çekmiş. Bu filmde de gene arkadaşını unutmayan Rodriguez, Tarantino'yu onur konuğu yönetmen olarak filminde ağırlamış. Kendisini filmde Swat Timi askeri, Frank Miller ise rahip olarak görüyoruz.

Gişede güzel bir hasılat yapan Sin City, eleştirmenler tarafından da olumlu yorumlar almış. Tabi bunun ardından devam filmi geleceğinin duyurulması da gecikmemiş.

Gene aynı yıl Rodriguez ''The Adventures of Sharkboy and Lavagirl 3-D''yi çekmiş. Bu film ardından Rodriguez'in acaba Spy Kids gibi çocuk-aile temalı filmlere geri dönüş mü yaptığı uzunca konuşulmuş.

Yıl 2007, ''Tarantino & Rodriguez Double Future'' nidaları etrafta dolaşır olmuş. GrindHouse 70-80'li yıllarda bir fiyatına iki hatta üç film gösteren sinemalara denilen bir terimmiş. Tarantino ve Rodriguez'de filmlerinde sürekli geçmişi yad eden iki yönetmen olduğu için bu fikri onlardan beklememek abes kaçırmış zaten.

GrindHouse sinemasında ilk filmler genellikle aksiyon ve basit Kung-fu filmleri olurken ikinci filmler erotik olurmuş. Ama burada öyle değil. İlk film Rodriguez'in ''Planet Terror - Dehşet Gezegeni'' olurken, ikinci film Tarantino'nun ''Death Proof - Ölüm Geçirmez''i oluyor.

Senaryosunu Robert Rodriguez'in yazıp yönettiği filmin yapımcılarından biri de Rodriguez'dir. Rodriguez aynı zamanda filmin kurgusunu, müziklerini yapmış ve görüntü yönetmenliğini de üstlenmiş (Yukarıda da dediğim gibi bu adam kadar beleşçi birisini görmedim ben. Utanmasa filmlerdeki oyuncuları kovup onların yerinede kendi oynayacak). Filmin konusu; Bir biyolojik silah deneyinin yan etkisi olarak ortaya çıkan binlerce zombi benzeri yaratıktan kaçan bir grup sağlıklı insanın bunlara karşı verdiği mücadele anlatılmaktadır. Filmin başlıca rollerinde Rose McGowan, Josh Brolin, Bruce Willis, Freddy Rodriguez ve Marley Shelton oynamış. Bu film Rodriguez'in Zombi filmleri türüne bir övgü filmi, bir saygı duruşuymuş. ABD'de özellikle 1970'li yılların slasher filmleri ve seri katil filmlerine bir saygı duruşu olarak Quentin Tarantino'nun eş zamanlı olarak çektiği Ölüm Geçirmez (Death Proof) adlı filmle birlikte Grindhouse adı altında "iki film birlikte" gösterime sunulmuş. Çünkü her iki filmde de selam durulan zombi filmleri, ucuz slasher'lar, exploitation filmleri, şiddet-karate filmleri gibi B filmler ve hatta pornografik filmler o yıllarda "Grindhouse" denen ikinci sınıf sinemalarda arka arkaya kesintisiz olarak gösteriliyormuş. Filmlerin aralarına da reklam ile gelecek programların tanıtım parçaları konuyormuş. Sürekli olarak projeksiyon makinesinde dönen ve sinemadan sinemaya sürünen film kopyaları haliyle yıpranıyormuş. Tarantino'nun filminde de bu duruma gönderme yapılmış ve bilerek bozulmuş (çizikler, yanıklar, kopukluklar, atlamalar renk soluklukları, gerçek olmayan "gelecek program" fragmanları gibi) birçok bölüm yer alır. Hatta filmin sinema afişlerine bile bilerek eskimiş yıpranmış görünümü verilmiş. Grindhouse'u oluşturan iki film, Dehşet Gezegeni (Planet Terror) ve Ölüm Geçirmez (Death Proof)'in yönetmenleri Rodriguez ve Tarantino aynı zamanda iki filmin de yapımcıları arasındaymış.

Böylesine efsane bir olaydan sonra tekrar çocuk-aile sinemasına dönen Robert 2009 yılında ''Shorts - Sihirli Taş'' filmini çekmiş. Yahu ben bu adamı anlamıyorum. Sürekli geriye dönüş yapıyor. Madem tutturdun bir daldan oradan yürüsene be adam! Öhöm neyse kaldığımız yerden devam edelim.

Sihirli Taş olayından sonra GrindHouse teması için yaptığı sahte fragmanlardan biri olan ''Machete'' o kadar çok beğenilmiş ki Rodriguez bu fragmanı 2010 yılında filme dönüştürmeye karar veriyor.

Evet sayın seyirciler, bir Robert Rodriguez klasiği olan Spy Kids'in çıkan son filmi

''Spy Kids: All the Time in the World 4-D'' 2011 yılında vizyona giriyor. Bu film hakkında fazla yorum yapmayacağım. Zaten serinin en zayıf halkası olarak anılıyor.

Spy Kids 4'ün ardından 2 kısa film denemesi yapmış Rodriguez. Birisi 2011 yılı yapımı ''The Black Mamba'' bir diğeri ise gene Planet Terror tarzı olan ''Two Scoops''.

Rodriguez 2013 yılında ''Machete Kills - Ustura Dönüyor'' isimli devam filmini vizyona sokuyor ve ardından uzun süredir ertelediği, önce vizyon tarihi 2006, 2010, 2011 olan ''Sin City 2: A Dame to Kill For'' filmi 2014 yılında sonunda vizyona giriyor. Gene aynı yıl Bilim-kurgu, suç, aksiyon türündeki ''Matador'' isimli diziye 2 bölümlük (Quid Go Pro ve Mala Sangre) konuk yönetmen oluyor.

2014-2015 yılları arasında 8 bölüm süren ''The Director's Chair'' isimli programı sunuyor. Bu programda televizyon dünyasının en ünlü yönetmenlerini konuk ediyor. İzlemenizi tavsiye ederim. Burada gene Tarantino'ya kıyak geçerek onu iki bölüm boyunca konuk ediyor.

Yine 2014-2015 sezonunda kendisinin bir filmi olan ''From Dusk Till Dawn''ı televizyona taşıyan Rodriguez, ilk 6 bölümü yönetiyor ve daha sonra Prodüktör koltuğuna çekilmiş. Bu dizinin senarist kadrosuda çok genişmiş. Robert Kurtzman, Robert Kirkman, Quentin Tarantino, Matt Morgan,  Marcel Rodriguez, Ian Sobel, Alvaro Rodriguez, Diego Gutierrez, Luisa Leschin ve Sarah Wise gibi isimlerin olduğu müthiş bir senarist ekibi var. İlk 20 bölümün baş yazarları Robert Kurtzman, Robert Kirkman ve Quentin Tarantino.

John Malkovich'in ''100 Years'' adlı belki de şu an için dünyanın en gizemli filminin yönetmeni. Bilmeyenler için film vizyona 100 yıl sonra girecek ve ne olduğunu sadece film ekibinde bulunan kişilerin çocukları görebilecekmiş. Artık Torrent'e düşer diye umuyor ve kapanış kısmına geçiyoruz...

Duyurulan Filmler;

Machete Kills in Space

Ustura'nın 3.filmi olacak bu filmin konu olarak neyi işleyeceği şuan için belli değil

Johnny Quest

Bir İtalyan fümetti çizgi roman kahramanı olan Johnny Quest'in maceralarını içerecek film

Alita: Battle Angel

Ne olduğu şuan için bilinmiyor.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir nebzede olsa size bir şeyler öğretebildi isem ne mutlu bana. Bir başka incelememde tekrar görüşmek üzere hoşça kalın, kendinize iyi bakın.